29 Mayıs 2010 Cumartesi

Getsuga Tensho !!!

Meğer "Getsuga Tensho" babadan oğula geçiyormuş!!!

Bleach sever bünyem manga 405'in son sayfa bombasıyla heyecan seline kapıldı. Favori karakterlerimden biri olan Isshin'in "Getsuga..."demesiyle gözlerim yuvalarından fırladı! Meğer çilek marmelatı Ichigo'ya iki beden büyük gelen "Getsuga Tensho!" Isshin'e cuk oluyormuş.

Şimdi anlamadığım Zangetsu'nun olayı nedir?
Acaba The DiamondDust Rebellion'da olduğu gibi iki kişinin aynı zampaktou'ya sahip olma durumu mu söz konusudur?
Yoksa Zangetsu en başından beri Isshin'nin zampaktou'su muydu?
O zaman Ichigo babasının güçlerine mi sahip?
Ne oluyor burda?
Grimmjow'a ne oldu?
Zaraki ne zaman gelecek de ortam şenlenecek?
Renji'nin dövmelerinin olayı nedir?
Karizmanın sözlük anlamı olan Ulquiorra hangi akla hizmet öldü?
Biri bana söylesin Bleach nereye gidiyor?!
Şu durumda saf ve temiz duygularla sevdiğim Bleach'in sonunun Lost'a benzemesinden korkuyorum.O.o

20 Mayıs 2010 Perşembe

Kemanımla Bir Ses Verebildim Mi Ne?

Dün, hayatımın en heyecamlı günlerinden birini yaşadım. Bir salon dolusu insana kemanımla bir ses verdim . ^^ Ya çok heyecanlanırsam, ya sol'ü yanlış basarsam, ya la cırlarsa, aman mazallah ya yay elimden düşerse endişesiyle 2 ay boyunca hazırlandığım konser gecesini 7.4 şiddetinde titreyen elime rağmen kazasız belasız atlattım. ^^

8 ay önce, bir gece, birden bire vahiy inmişcesine aklıma düşmüştü "keman çalmayım" düşüncesi. Öyle bir içime işlemiş ki ertesi gün deli gibi kurs peşine düştüm, bir kaç hafta sonra ise kurs günlerini iple çeken heyecanlı bir keman öğrencisi olmuştum bile...

Başta ailem olmak üzere yakın çevremin "2 ay sonra bırakır, kemanı da süs olarak odana koyarsın, biz seni bilmezmiyiz!" gibisinen laflarına inat devam ettim. Tamam, doğru, tam bir heves insanıyım. Şimdiye kadar bir hevesle başladığım hiç bir şeyi tamamlamadım, sıkılıp bıraktım. Ama bu sefer başkaydı, çok zordu, uğraş gerektiriyordu ama pes etmedim. Öyle bir hale geldim ki Marie'siz bir günüm geçmiyordu. Bu noktada her şeye isim verme huyum devreye girdi. Bir baktım şirofrenik haller içerisinde, ona keman değil Marie der olmuşum. ^^

Bir ay süren çıldırtıcı yay çekme işkencesi sonunda bir kaç melodi çalabilme başarısına ulaşınca  daha da bağlandım keman çalmaya. 5 ay sonunda artık notaları rahatça okuyup parçaları çalabilecek kıvama gelmiştim. Artık hayat bana güzeldi! ^^

Derken konser hadisesi ortaya çıktı. İşte asıl olay bundan sonra başladı. Konserde Greensleeves çalacaktım. 2 ay nasıl geçti anlamadım bile ama tarih 19 Mayıs 2010'du ve saat 19.00 itibariyle heyecan doruğa ulaştı! Çok istemelerine rağmen heyecanımı ikiye katlamamaları için ailemin gelmesini istemedim. Ne aptallık! Sonradan çok pişman oldum, eve gelince gece boyunca onlara keman çalarak telafi etmeye çalıştım. Ama sevdiğim arkadaşlarım salondaydı. Hep destek, tam destek! ^^

Belki de bir daha asla yaşayamayacağım bir deneyim yaşadım, tarif edemeyeceğim bir mutluluk içerisindeyim. Sevimli keman hocam başta olmak üzere pek çok güzel insan tanıdım.Kemanın benim için sadece bir heves olmadığını, bundan sonra hayatımdaki öneminin katlanarak süreceğini önce kendime sonra çevreme ispat ettim. ^^

Artık konserle level atladığıma göre daha iyi bir keman alarak yola aynen devam...Yeni hedef bir sonraki konserde Por Una Cabeza'yı çalabilmek  ^^

13 Mayıs 2010 Perşembe

Dönüşün Muhteşem Olsun Ai Yazawa!



Geçen gün, Ai Yazawa'nın iyileştiği ve Temmuz gibi NANA'ya kaldığı yerden devam edeceği müjdesini veren bir haber okudum. Doğrudur yalandır bilemem, ben Cookie Magazine'den çeviriyi yapan arkadaşın yalancısıyım. Ama artık şu özlem bitse de NANA'ya kavuşsak diyorum!

Aslında shoujo manga ya da animelere çok düşkün değilimdir ama NANA'yı apayrı bir yere koyuyorum. Kendisiyle ilk önce animesini izleyerek tanışmıştım. İlk başlarda sıradan shoujo'lardan farklı gelmemişti. Ama 'değişiklik olsun, izleyelim bakalım' mantığıyla devam ettikçe kurgusal bir gerçeklikten öte, hayatın içinden karakterlerin ve olayların barındığı bambaşka bir şeyle karşılaştım. Hepsinden önce karakterlerle özdeşleşmemek elde değil. Bu yüzden izlerken "Evet, kesinlikle ben de bu duyguyu yaşamıştım." ya da "Hatırlıyorum, ben de aynı cümleyi kurmuştum." gibisinden tepkiler vermek son derece normal. Sex Pistols esintileri, Ren'in Sid Vicious halleri, Nana'nın Vivienne Westwood takıntısı, Trapnest'in karizması falan filan derken NANA'ya kapıldım gitti! Hele beni, Olivia Lufkin fanı yapan soundtrack'inden bahsetmiyorum bile!

Animesi bir sezon olan NANA, bende bağımlılık boyutuna geldikten sonra mangasını okumaya giriştim. Ve hayatımda bir ilk yaşadım. Manga okurken ağladım. Hem de öyle "Gözüme bir şey kaçtı, ondan gözlerim doldu." falan değil. Şapur, şupur bir ağlama... Akabinde durdurulamayan bir burun akması... Sonrasında göğsüne öküz oturmuşcasına hissedilen bir sızı... İnsanın içini acıtacan o gerçeklik, sürükleyici bir konu ve karizmatik karakterlerle birleşince gel de sevme, gel de ağlama, gel de bağımlısı olma!

Yani diyeceğim o ki, umarım Ai Yazawa, yaklaşık bir sene süren tedavi süresini başarıyla tamamlamış, sağlığına kavuşmuştur.Tez zamanda NANA'yı çizittirmeye başlaması ve biz NANA'ya gönül veren fan'ları sevindirmesi dilğiyle...^^

Bir de eli değmişken Paradise Kiss'e geri dönüp azıcık daha uzatsa tadına doyum olmayacak ama ... ^^

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Reydiiiz end Centırmın!



Dün, 'Avrupa Üniversiteleri Tiyatro Şenliği' kapsamında 'Kaki-Kuu-Kyaku' topluluğunun oyunu 'Heavy User - Ağır Müptela'yı izledim. "Avrupa Üniversiteleri Tiyatro Şenliği'nde Japonya'nın ne işi var?" diye soran olursa "Kaki-kuu-kyaku" 2010'nun Türkiye'de Japonya Yılı olması sebebiyle şenliğe dahil edilmiş.

'İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı' son iki senede önce İstanbul Üniversiteleri'nin sonra da Türkiye Üniversiteleri'nin katıldığı tiyatro etkinlikleri düzenlemişti. 2010'da Avrupa Üniversiteleri şehrimize teşrif edecekti. Her iki organizasyonda da görev alan bendeniz ise bu sene gerçekleşen etkinliği iple çekiyordum. Tabii ben çalışacağımı hayal ediyordum, bütün heyecanım bu yüzdendi. Ecnebi memleketlerden öğrenciler gelecek, kaynaşacaktık, farklı bakış açıları yakalayacaktık falan filan... Fakat umduğumu değil bulduğumu yemek zorunda kaldım ve sadece izlemekle yetinme düşüncesine kendimi alıştırdım.

Şenlik programı açıklandığından beri en çok merak ettiğim oyun 'Heavy User'dı. Ama aşağı yukarı tahmin ettiğim gibi bir sonuçla karşılaştım. Oyunda somut bir hikaye, olay örgüsü falan yoktu. Sadece ses ve beden kullanımı üzerine yoğunlaşılmış bir performas izledik. Böyle olunca şenlik ekibi de çeviri yapıp alt yazı, üst yazı olayına girmemiş. İyi de yapmış zira gerek yoktu. Bedensel hareketler ve ses tonlamaları ne olup bittiğini anlamamıza yetti. Sonuçta oyundan elimizde avucumuzda; o tatlı mı tatlı ingilizceleriyle "Reydiiiz end Centırmın! Wercam tu avur Performanz!" diyerek etrafta koşuşturan sevimli japonlar, anime tarzı komedi halleri, komik surat ifadeleri ve sahnede donla dolanan japon genci kaldı. ^^
Bir ara sevimli japon oyuncu kızlarmızdan biri "Pika Pika Pikachu!" dedi ki, işte o an tüm salonun gönlünü fethetti. ^^ Bana kalsa "Watashi wa Candy" deseydi tam 12 den vurmuş olacaktı. Malum, Türk insanı gördüğü her çekik gözlüye "Watashi wa Candy" demeye bayılır. ^^

Sözün kısası, her biri yanakları sıkılası sevimli insanlar olan 'Kaki-Kuu-Kyaku' nun 'Heavy User'ı bizi güldü eğlendirdi. Ha tabii menüde No Tiyatrosu tadında bir oyun olsaydı daha mutlu olurdum orası ayrı. ^^